BLOG
Yardım talepleri yerine önce tasarruf politikaları uygulanmalı
Daha önceki yazılarımda da örnekleriyle belirttiğim üzere dünya ülkelerinin birçoğu özelliklede Başta emperyalist ülkeler pandemi sürecinde ve yaşanan afetlerde halkına yardımlarda Mustafa Kemal Atatürk'ün yüzyıl önce oluşturduğu Devletçi, Halkçı Kemalist politikaları uygularken bizde ise tam tersi, her afet sonrasında zaten yoksullaşmış halktan SMS yolu ile devlet yardım ister durumda.
Bakın son günlerde AFAT, Bursa Büyükşehir Belediyesi, Yıldırım Belediyesi yangın ve sel yaralarının sarılmasında '# Bende varım diyoruz' etiketi ile yardım talep ediyor. İnsan önce düşünemeden edemiyor. Olur, yardım gönderelim de bu yardımlar yerine ulaşacak mı? Ya da yardımlar başka alanlarda mı kullanılacak? Oluşan kaynaklar şeffaf biçimde halkla paylaşılıyor mu? Bağımsız organlarca denetime tabiimi? Bu denetim raporları kamuoyuna aktarılıyor mu? Daha birçok soru. T
am da burada Devletin tasarruf(!) pardon israf politikaları aklımıza takılıyor. Biliyorsunuz Batı Karadeniz de sel felaketinde 81 yurttaşımız yaşamını yitirdi. AFAD'ın yardım kampanyasında ise 220 milyon TL yardım toplanmış üç ile ise acil ihtiyaçlar için 83 milyon ödenek gönderildiği bilgisi kamuoyunda paylaşıldı.
Yukarıda ki sorularımıza ise canlı bir örnek. Gerçekten akıl sınırlarımızı zorlayan bu örneği sizlerle paylaşmak istiyorum. Rize valisinin 3.5 milyon TL değerinde A8 Audi marka Long luxury makam aracı. Şimdi sorarım bir kamu görevlisinin altında milyonlarca TL değerinde lüks bir makam aracı bir tarafta, diğer tarafta ise canların yitirildiği gerçekten yine başta kamu görevlilerinin sorumluluğunda olmak üzere uygun olmayan projelere izin verilerek yapılan imarlar nedeniyle yaşanan felaketler ve sonrasında halktan bu felaketler için istenen yardımlar. Bu ne büyük çelişkidir sorgulamadan edemiyoruz.
Yardım yapalım da nice kamu görevlisinin altına itibar adına alınan lüks makam araçları, yanlarında ki korumalara, eskortlara, temsil ağırlama giderlerine mi bu yardımlar endirekt yollarla da olsa aktarılsın. Yani yurttaşa İBAN, valiye, belediye başkanlarına Audi A8. Ne yaman çelişkidir ... Yakın bir süre önce ciğerlerimiz yandı, tüm ülke yangın yerine döndü tarihte görülmemiş bir biçimde Manavgat ta Mersin de Marmaris te onlarca hektar alan da orman yangınları oldu. Günlerce televizyon ekranlarında THK ve ellerindeki uçakların durumu tartışıldı durdu bizler ise ancak birkaç uçakla yangınlara müdahale edebildik.
Halbuki verilen bilgilerle THK da 11 adet yangın söndürme uçağı bulunuyordu birkaçı tamir bekliyor birkaçı ise âtıl durumdaydı. Bu uçaklar çürümeye bırakılırken Cumhurbaşkanlığına ait 13 uçağın bulunduğu bilgisi onlarca televizyon ekranlarında tartışma konusuydu. Halbuki bu kadar harcama yapılırken 10 adet daha yangın söndürme uçağına sahip olsaydık Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu ve zamanında 40 kuruş hesapları tutmadığı için sabaha karşı saat 3'e kadar hesapları denetleyen Başbakan İsmet İnönü'nün ve o dönemki THK başkanının hassasiyeti sürdürülseydi
Mustafa Kemal Atatürk'ün sabaha karşı yanına gelen İsmet İnönü'ye 'Bu saate kadar hesaplar arası aktarmadan kaynaklanan bu kırk kuruşu bulmanız iyi olmuş bu yarın kırk lira olurdu' diyerek devletin kırk kuruşu için gösterilen hassasiyet gösterilseydi bugün bu yangınlar çok daha az hasarla önlenebilirdi. Diğer taraftan gerçekten yine ironik bir konu daha var ki trajikomik felaket bölgelerinde kimlik kartını kaybedenlere kart yenilemeleri ücretsiz yapılacakmış. Canlar yitirildi evler yok oldu kimlik kartımı öncelikli bir konu.
Daha önce AKP li Gündoğmuş Belediye Başkanı Mehmet Özeren'in buyurduğu ''Çok eski evi olan vatandaşlar keşke bizimde evimiz yansaydı diyecekler'' diyerek yeni yapılacak evlere ve hükümete övgünün sınırların zorlamıştı ya, şimdide kimlik kartını kaybetmeyen bizler üzüleceğiz herhalde ''keşke bana da sel vursaydı da bu arada kimliklerimizi yenileseydik'' diyeceğiz. Malesef bu örnekler iyi yönetilmediğimizin göstergeleridir.