BLOG

Gürhan AKDOĞAN

gurhanakdogan@gmail.com

Ulusal sanayimizin geleceği ve uluslararası rekabet içindeki yeri

Ülkemizde yaşanan ekonomik istikrarsızlıklar maalesef gündemler değiştirilerek unutturulmakta ve unutulmaktadır. Şöyle bir kısa geçmişe doğru yöneldiğinizde bile yaşanan sıkıntıları, darboğazları, yanlış kur politikalarını hatırlayabiliyoruz. Son yıllarda zaman zaman ekonomik göstergeler ve kapasite kullanım oranları olumlu eğilimler gösterse de Türk sanayisi 1980'lerden bu yana izlenen stratejiden yoksun politikalarla ciddi bir SANAYİSİZLEŞME sürecine sokulmuştur. Bu nedenden ötürü dönemsel olarak çıkan bazı olumlu göstergelerin rekabetten uzak olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Zira yıllarca rant ekonomisi ile ülkeyi yönetenler üretim ekonomisini bir tarafa bırakıp tamamen rant ekonomisine yönelik yaklaşımlarıyla sanayileşmenin önünü tıkamışlardır. Ancak bugün gelinen noktada rant ekonomisi yerine üretim ekonomisinin geçerli olduğu ekonomik ölçeklerle üretim yapmanın ve ileri teknolojileri kullanmanın kaçınılmaz olduğu görülmektedir. Dolayısıyla üretim ekonomisinin ülkeye katma değerinin ne olduğu yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştır. Türkiye üretimin esas olduğu bir ekonomik anlayışı yaşama geçirmek zorundadır.
Türkiye dünya ile rekabet etmek istiyorsa % 0,80'lerde olan araştırma geliştirmeye ayırdığı payı AB ülkelerinde ve dünyanın gelişmiş ülkelerindeki seviye olan % 3'lere çekmeye mecburdur.
Dünya Ekonomik Forumu tarafından açıklanan ve 2016-2017 dönemini kapsayan Küresel Rekabetçilik Raporu'na göre, bu yıl rekabet gücü sıralamasına göre Türkiye sınıfta kalmıştır. 138 ülke arasından ilk 10 ülke sırasıyla İsviçre, Singapur, ABD, Hollanda, Almanya, İsveç, İngiltere, Japonya ve Hong Kong olurken, Türkiye bu listenin 55. sırasında yer aldı. Dünya Ekonomik Forumu 1979 yılından beri bu raporu yayınlamaktadır.
Üretim yönünden GSYH incelendiğinde tarım sektörünün payının 1998'deki yüzde 12,5 düzeyinden sürekli düşüş gösterdiği ve 2018'de yüzde 5,8'e; imalat sanayinin 1998'deki yüzde 22,3'lük düzeyden 2018'de yüzde 19,0'a gerilemiş olduğu görülmektedir.
2003-2018 döneminin ortalama yıllık GSYH büyüme oranı yüzde 5,6 iken inşaat ortalama yıllık yüzde 9,5 oranında büyümüş; tarım yüzde 2,8 ve eğitim yüzde 4,7 yıllık ortalama büyüme ile ortalama yıllık GSYH büyümesinin altında kalmıştır.
Otomotiv sanayileşmenin önder sektörlerindendir. Otomotivdeki pozitif veya negatif gelişmeler demir-çelik, lastik, elektronik, tekstil, petro-kimya gibi temel sektörleri de derinden etkilemektedir. Bu sektörde globalleşmenin ve ekonomik ölçekte üretimin baskısı ile birleşmeler ile firmalar karşı karşıyadır.

Rant ekonomisinden üretim ekonomisine

20.yüzyıl ulusallık kavramının önde olduğu, ulus devlet ile ulusal egemenlik yaklaşımı ile inisiyatifin hükümetlerde olduğu bir yüzyıl olmuştur. Ancak 21.yüzyıl başlarında küreselleşme sermayenin dolaşımının sınır tanımaz ve inisiyatifinin büyük şirketlerin elinde olduğu ulusal egemenlikleri ortadan kaldırmaya çalıştığı çoğu konunun sermayenin kontrolü altında olduğu bir sürece tanıklık etmektedir.
TMMOB Makina Mühendisleri Odası'nın Aralık/2019 da 22. düzenlediği "Bunalım, Sanayi ve Mühendisler" Sanayi Kongresi sonuç bildirgesinde yer alan önermelerden yola çıkarak bildiride yer aldığı şekli ile ''Emperyalizme ve dış girdilere bağımlı; neoliberal, rantçı, usulsüzlükler ve yolsuzluklar üzerine oturtulmuş ekonomi reddedilmelidir. Diğer taraftan bir ülkenin kalkınabilmesinin temel taşı, bilimsel, özgür, laik ve demokratik bir eğitim ile yoğrulmuş gençliğidir. İlköğretimden üniversiteye bilimi müfredattan silen, eğitimi gericileştirip siyasallaştıran, akademik özgürlüğü ortadan kaldıran çağ dışı anlayışa son verilmeli, bilimsel, laik ve demokratik bir eğitim egemen olmalıdır''.
Sonuç olarak küreselleşmenin getirdiği acımasız rekabet koşulları, yıllardır enflasyonla yaşamış ve sanal olarak büyüyen, ithal ikamesi odaklı, finans sektörünün de acımasız bir şekilde egemen olduğu bir ülke sanayisi bugün ve gelecekte dünya pazarlarında etkin olamaz. Her ne kadar bugün ihracatımız arttı diye övünenler sanayicinin ne tür zorluklarla bunu başardığının farkında bile değiller.
Yurtdışı pazarlarda rekabet koşulları oluşturamayan, kurumsallaşmasını tamamlamamış, modern yönetim tekniklerini uygulamayan, ileri teknoloji ile ekonomik ölçeklerde üretim ve satış kabiliyeti olmayan şirketler iktidarlarca ulusal sanayileşme politikalarının da uygulamaya alınmaması ile önemli krizlerle karşı karşıya kalacaklardır. Esas olan acilen ulusal sanayinin geliştirilmesi yönünde politikaların saptanıp stratejik planlarla uygulamaya alınması bu planların siyasi irade, özel ve kamu sektörü temsilcileri ile birlikte uygulamaya konulmasıdır.