BLOG
Siyasette kalite ve kuvvetler ayrılığı
Toplam Kalite Yönetimi günümüzde bir yönetim anlayışı olduğu kadar köklü bir değişimin de öncüsüdür. Uzun yıllar sanayide başlayan kalite hareketi, hizmetlerde ,eğitimde, devlet yönetiminde , yargıda, ve siyaset alanında yaygınlaştıkça, ülke genelinde yaşam kalitesi de artacaktır.
Siyasal mekanizmanın kalitesi, yaşam kalitesi ile doğru orantılıdır. Zira siyasal yozlaşma çağdaş demokrasinin önündeki en büyük engeldir .
Toplumdaki dinsel, ahlaksal etik ve hukuksal kuralların ihlal edilmesi, siyasete olan güveni inancı ve gelecek beklentisini yok eden bir sürece evrilmektedir.
Başkanlık sistemi üzerinde yeni tartışmaların ortaya atıldığı günümüzde kuvvetler ayrılığı ilkesi ve denetim mekanizmasının ne denli önemli bir faktör olduğu maalesef atlanan bir unsurdur. Kanunlar, yasama organı tarafından yapılır. Yasalar yürütme organı tarafından yürütülür ve adalet, yargı organı tarafından yerine getirilir.
Güçler ayrılığı kuramı ilk kez 17.yüzyılda İngiliz düşünür john Locke tarafından ileriye sürülmüştür. Locke, ortaçağın baskıcı felsefesi "Mutlak monarşi yönetimi tartışılmaz bir yönetimdir ve gücünü Tanrı'dan alır " kuralını eleştirdi.
Fransız hukukçu Jean Bodin 1576'da ve Hollandalı hukukçu Hugo Grotius 1648'de devlet ve egemenlik kavramlarına açıklık getirirken Büyük Fransız Devrimi'nin fikir babalarından ve kuvvetler ayrılığı öğretisinin bilimsel temellerini ünlü Fransız düşünürü Montesquieu "Kanunların Ruhu" (Del'esprit des lois - 1748 ) adlı eserinde mükemmel devleti yasama yürütme ve yargının mükemmel bir dengesi olarak tanımladı.
Montesguieu'ye göre " özgürlük " yasalar tarafından yasak edilmeyeni yapabilmektir. Düşünüre göre iktidarı ele geçirenler içgüdüsel olarak bu güçlerini sürdürmek isterler. Bu nedenle önünde engel bulunmazsa her siyasal yöneticinin özgürlükleri çiğneyeceğini, yetkilerini aşabileceğini, sınır tanımayacağını belirtir. Bu kavramı ve siyasette kalite ile başkanlık sistemini ileride daha detaylı irdelemek üzere...
F35 VE S-400'LERLE İLGİLİ YAPTIRIMLAR SÜRÜYOR
Türkiye'nin Rusya'dan S-400 savunma füzeleri almasını durduramayan ABD yetkilileri şimdi de bu füzelerin aktif hale getirilmesini engellemeye çalışıyorlar.
ABD Dışişleri Bakanı Pompeo bu füzelerin aktif hale getirilmesinin "kabul edilemez bir adım" olacağını ileri sürerek ilave yaptırımların gelebileceğini''ifade ediyor sözde müttefik veya stratejik ortak ABD NATO üyesi ve platformda 2. askeri büyüklükte güç olan Türkiye'ye S400'lerle ilgili yaptırım uygulamaya kalkarken F35 projesinden Türkiye'yi çıkarmaya uğraşırken her zamanki gibi bir çifte standardı da gerçekleştirmiş oluyor.
Oysa tam tersine 2015 yılında Fransa'da ve Almanya'da düzenlenen bir ortak tatbikata katılan Slovakya hava kuvvetlerinin S-300 füzelerini de getirmesi NATO ükelerinin bu füzelerle ilgili tecrübe kazanmasına katkıda bulunduğu için memnuniyetle karşılanmıştı. Diğer taraftan 1998 yılında Kıbrıslı Rumlar'ın Rusya'dan aldığı S-300 füzeleri Yunanistan'a devredildikten sonra 2013 yılında Yunan ve İsrail Hava Kuvvetleri'nin yaptığı ortak White Eagle tatbikatında fiilen ateşlenerek kullanılmıştı.
Ulusal güvenlik ve milli çıkarlarımız ile egemenlik haklarımızdan taviz verilmesini istemek ABD dahil hiçbir ülkenin haddine değildir.
LOZAN ANTLAŞMASI'NIN 96. YILI KUTLU OLSUN
Cumhuriyetimizin, egemenliğimizin ve bağımsızlığımızın temel taşı olan Lozan Barış Antlaşması'nın 96 yıldönümünü geçen hafta coşkuyla kutladık.
Lozan, Birinci Dünya Savaşının mağlubu bir ülkenin sonrasında galip devletlerle eşit şartlarla imzaladığı dünyada eşi görülmemiş tek antlaşmadır.
Maalesef hâlâ ülkemizde Lozan'ın değerini yeterince kavrayamayanlar var. 24.07.1933'te Mustafa Kemal Atatürk'ün Lozan Antlaşması ile ilgili sözlerini hatırlatmakta bir kez daha yarar var
''Türk milleti aleyhine asırlardan beri hazırlanmış Sevr Antlaşması'yla tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastın yıkılışını ifade eden bir belgedir. Osmanlı devrine ait tarihe eşi geçmemiş bir siyasi zafer eseridir'' Diğer taraftan ünlü İngiliz tarihçilerinden Toynbee de Lozan hakkında şunları söylüyor:
"Hemen hemen her konuda Türk ulusal istekleri, Lozan'da müttefikler tarafından kabul edilmiştir. Ve dünya tarihte eşi olmayan bir olayla karşılaşılmıştır. Yenilmiş, parçalanmış bir ulusun, bu harabe içinden ayağa kalkması ve dünyanın en büyük ulusları ile tam eşit koşullar içinde karsı karsıya gelmesi ve büyük savaşın bu galiplerini dize getirerek her isteğini kabul ettirmesi şaşılacak bir şeydi."İngiltere'nin ünlü devlet adamlarından Churchill'in ise değerlendirmesi şöyle:
''Türklerin yeniden Avrupa'ya girmeleri müttefikler için en kötü aşağılanmadır''. Sözleri Lozan'ın ülkemizin kuruluşunda ne denli önemli bir kilometre taşı olduğunun önemli göstergeleridir.