BLOG

Gürhan AKDOĞAN

gurhanakdogan@gmail.com

Montreux sözleşmesi ulusal egemenliğin vazgeçilemez tapusudur

BMM Başkanı Mustafa Şentop'un geçen hafta içinde bir basın toplantısında Montreux sözleşmesi ile ilgili soruya verdiği yanıt ile sözleşmenin ülkemiz için önemi, sözleşme feshi ile ilgili olarak emperyalistlerin gizli emellerini, üzerinde ısrarcı olunan Kanal İstanbul projesi ile sözleşmenin hukuki bağlantıları yoğun bir şekilde gündeme taşındı. İnsan düşünmeden edemiyor, Kanal İstanbul projesi tartışmaları gündemdeyken bu bağlamda Montreux sözleşmesinin iptali bile olabilir yaklaşımları gerçekten düşündürücüdür. Ülkemizde bulunan İstanbul ve Çanakkale boğazları Dünya'daki önemli kanal ve boğazlar içerisinde stratejik, jeopolitik konumu, askeri, ekonomik ve ticari konumu ile bunların en başında gelmektedir. Ayrıca boğazlar Asya ile Avrupa kıtaları arasındaki bağlantıyı sağlamasından öte Karadeniz ile Akdeniz'e oradan da açık denizlere bağlantıyı gerçekleştiren insanlık tarihi kadar eski çok önemli geçişlerdir . Montreux sözleşmesi ülkemize İstanbul ve Çanakkale boğazlarını kontrol etme ve savaş gemilerinin geçişini düzenleme hakkı veren uluslararası bir sözleşmedir. Mustafa Kemal Atatürk'ün muhteşem zaferlerinden biri olan Montreux anlaşması öncesindeki değerlendirmelerine bakarsak Ulu önder ''Boğazlar ve Boğaz suları Türk'ün tam hakimiyet ve istiklâlinin ifadesidir. Biz Türkler, boğazlar rejiminin Türkiye emniyeti için zamanla teşkil ettiği tehlikenin endişe ve heyecanlarını yaşadık. Kuvvetlerimizin derhal bu endişeleri bertaraf edecek tertib ve tedbir almağa müsaid olduğundan cihanın şüphesi yoktur'' diye ifade eder. Bu sözleşme ile Türkiye Boğazlar üzerinde tam kontrol hakkını kullanır. Ayrıca barış zamanı sivil gemilerin özgürce geçişini garantilerken Savaş zamanlarında savaşa taraf herhangi bir devletin savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesini yasaklar veya bir savaş tehdidine karşı da savaş gemilerinin geçip geçmemesine de kendisi karar verir.

MONTREUX ANLAŞMASI LOZAN'A İLAVE EDİLEN BİR YILDIZDIR

1936 yılında İsviçre'nin Montreux kentinde imzalanan bu sözleşme Lozan Antlaşması ile birlikte imzalanan Boğazlar Sözleşmesi'nin yerine geçmiş Türkiye Cumhuriyeti'nin dış politikada kazandığı en önemli zaferlerinden birisidir. Bu anlaşma ile Lozan anlaşmasındaki Boğazlar komisyonu kaldırılıp görevleri tamamıyla Türk Devleti'ne bırakıldı. Savaş gemilerinin geçişi zaman ve ağırlık bakımından sınırlandırıldı Boğazlarda askersiz bölümler kaldırılarak, Türkiye'nin burada asker bulundurması kabul edildi. Türkiye savaşa girer veya bir savaş tehlikesi ile karşı karşıya kalırsa Boğazları istediği gibi açıp kapayabilme yetkisine sahip oldu. Bu nedenlerden ötürü Montreux anlaşması Lozan kadar önemli bir tam bağımsızlık meselesidir. Tartışmaya açmak veya kaldırılmasını savunmak toprak bütünlüğümüzü, ulusal bağımsızlığımızı tartışmaya açmakla eşdeğer olup ayrıca ciddi bir ulusal güvenlik sorunudur. Diğer taraftan son yıllarda gelişen konjonktür nedeniyle ABD emperyalizminin Montreux'yü delerek, savaş gemilerini Karadeniz'e çıkarma ve Rusya'yı Karadeniz üzerinden kuşatma emellerinin çok daha açığa çıktığının farkındayız. İstanbul ve Çanakkale boğazları ABD emperyalist emelleri için Türkiye'ye baskı yaparak Kanal İstanbul projesi ile defacto durum yaratıp, Montrö'yü işlevsizleştirme amacı içindedir. Kaldı ki bu stratejilerine hizmet eden Yunanistan'da yeni üsler açması, adaların silahlanmasını sağlaması bu emellerinin de bir parçasıdır. Sonuç olarak Montreux sözleşmesi tamamlandıktan sonra Mustafa Kemal Atatürk'ün sözleri ile bitirmek isterim "Milletin yüksek seciyesine, ordusunun bükülemez pazısına ve uygar insanlığın aldatılamaz sağduyusuna dayanarak ve güvenerek zekâ, mantık ve enerjinin, bütün insanlığın muhtaç olduğu barış ve huzur veren sonuçlar doğurabileceğinin bir delili olan Montrö Konferansı eseri, cidden sevinmeye ve sevindirmeye değer tarihî bir hadisedir'' diyerek bu anlaşmanın önemine vurgu yapar. Özetle Montreux kilidini açmak Karadeniz'i Emperyalistlerin oyun alanı haline getirmektir. Dolayısıyla büyük bedeller ödeyerek bize miras bırakılan bu sözleşmelerden vazgeçilmesi düşünülemez bile.