BLOG

Gürhan AKDOĞAN

gurhanakdogan@gmail.com

Koronavirüs salgınının bize yeniden hatırlattıkları

31 Aralık 2019 tarihinde Çin'in Hubei eyaletine bağlı 11 milyon nüfuslu Wuhankentinden başlayaraktüm dünyayı etkisi altına alan koronavirus salgını hızla yayılarak etkisini olağanüstü bir şekilde sürdürmeye devam ediyor. Bu nedenle birçok ülkede sokağa çıkma yasağı ve olağanüstü hal ilan edilirken tüm dünya gündemi de bu salgın üzerine oturmuş durumda. Dünyada vaka sayıları gün itibarıyla bir milyon iki yüz bini geçerken ve ölüm sayıları da her geçen gün endişe verici şekilde artmaya devam ediyor. Buna karşın daha düne kadar dünyanın teknolojisi yüksek her şeye muktedir olduğunu düşündüğümüz tüm egemen ve süper güçleri üç ayı geçen süreye rağmen hala bu virüsü yenebilecek ne bir aşıyı ve de tedavi eden bir ilacı keşfedemediklerini bir yana bırakın çalışmalar yoğun bir şekilde devam etse de bir çok alanda virüsün tanımlamasını, davranışını mutasyona uğrayıp uğrayamadığını daha bir çok bilinmeyen özelliğini bile bilimsel olarak tamamlayamadılar. Denemelerden aldıkları bilgilerle hergünyayınladıkları yeni protokoller ile tedavi yöntemlerini geliştirmeye çalışıyorlar.

Bende bir çoğunuz gibi bu olumsuz süreci belli bir süredir evde tam izolasyon uygulayarak geçirirken dünyayı saran bu salgın gelecekte yaşamımızda neleri değiştirecek? bize neleri yeniden öğretecek? diye düşünmekte ve sürekli olarak özellikle güvenilir kaynaklardan veriler elde etmeye çalışmaktayım. Öyle ki bu yazımda da özellikle gelecekte salgın sonrası siyasal, politik ve sosyolojik olarak olası dünyada ki değişimlerle ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Bir kez biliyoruz ki hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Öncelikle haddimi aşmak istemem ama hepimiz izlediğimiz TV programları sosyal medya araçları vasıtasıyla neredeyse bir Mikrobiyolog, bir Enfeksiyon hastalıkları uzmanı, yada Göğüs hastalıkları uzmanı veya bir Halk sağlığı uzmanı kadar tıbbi terminoloji ile konuşur hale geldik. Artık virüsler, mikroorganizmalar, virüslerle bakterilerin gösterdiği etkiler, farkları bunların canlı varlık olup olmadıkları, yapıları, semptomatik göstergeleri gibi bir çok şeyi de öğrenmiş olduk. Öncelikle burada bende koronavirüs le ilgili birkaç küçük bilgiyi yazının bütünlüğü içinde gerekli olduğundan sizlerle paylaşmak istiyorum. Virüsler girdiği hücre içinde kendi kendini çoğaltan RNA moleküllerinden oluşan basit bir organizmalardır. Bu virüsler aynı bilgisayarlarda olduğu gibi girdiği alanda çoğalırlar yoksa canlı değillerdir yürümezler uçmazlar bulunduğu yerde çoğalmazlar sadece girdiği hücre içinde çoğalan parazitlerdir.

Bu virüs 125 nanometre büyüklüğünde yani 0.125 mikron (metrenin milyarda biri) boyutunda. Şimdi düşününki bu boyuta küçücük bir şey ancak elektron mikroskobu ile görülebilen kendini kopyalayan bir protein organizma tüm dünyayı bir anda teslim aldı. İşte kritik cümle ve değerlendirme burada başlıyor, yani insanlık daha önce çağlar boyunca bu tür salgınlarla karşılaştı, teknolojinin gelişmediği bilimin bu kadar yaygın olmadığı, dönemlerde ciddi kayıplar verdi. Ancak Günümüz bilgi ve teknoloji seviyesinin geldiği konumda kendini süper güç olarak tanımlayan yıllardır dünya üzerinde, insanlık üzerinde egemenlik kuranlar başta olmak üzere hepsinin bu olumsuz süreç içinde çaresiz kalmaları gerçekten çok düşündürücü olduğu kadar bir o kadarda durumun vahim olduğunu ortaya koyuyor. Teknolojisi en yüksek seviyede olan büyük savaş gemileri, onlarca nükleer başlıklı füzeleri, nükleer denizaltıları ile Suriye,Irak, Afganistan, Kafkasya,Filistin gibi bir çok ülke ile Ortadoğu üzerinde denedikleri bütün yüksek teknoloji silahları üreten silah tüccarlarına çok uluslu şirketlere ve emperyalizmin simgesi ülkelere bakmak istiyorum. Uzay teknolojileri ile herkesin izlendiği ,zaman zaman Akdeniz üzerindeki üslerinden füzelerle nokta atışları ile insanları bile vurabildikleri teknolojilere sahip ve bunları üreten egemen güçlerin emperyalistlerin bu noktadaki çaresizliğini hem üzülerek hem de hayret içinde izliyorum. Bu güçler salgına karşı şu anda çözüm olarak sadece yayılımı önleme adına evde kal modelini uygulamaları başka bir çözüm bulamamaları bu görünmez düşmanla savaş kabiliyetinde hızlı adım atamamaları dünyada bu görünmez düşmana karşı herkesin bir anda eşit duruma düştüğünün en önemli göstergesidir.

Kaldı ki Newyork ta yaşanan dram, Fransızların, İspanyolların sağlık sistemi yetersizliğinden doktorların bakım noktasında çok acıda olsa vatandaşları arasında tercih yapmaya mecbur olmaları, İspanya Prensesi'nini yaşamını kaybetmesi,İngiltere Prensi Charles'in virüse yakalanması Kanada Başbakan'ının karısın virüsten ötürü yaşamını yitirmesi, virüsü önce ciddiye almayan İngiltere başbakanı Boris Johnson'un hastalığa yakalanması ise yukarıdaki tezimi doğrular nitelikte. Yani bu büyük dert zengin, fakir, güçlü, güçsüz, ezen, ezilen iktidar, muhalefet paralı, parasız, kapitalist , sosyalist, dinsiz dinli demeden herkesi vuruyor ve şimdilik İnsanlığı çaresizlik içinde çözüm ararken birlikte düşünmeye birlikte mücadele etmeye yönelterek bence insanlığa bir derste veriyor.

Peki tüm bunları yaşamak zorundamıydık? daha önce tüm zenginliklerimizi birlikte kullanmaya gayret etseydik, sağlık sistemini organize etseydik dünyayı ve dengeleri bozup zorlamasaydık, bugün olduğu gibi herkes kendi başının çaresine bakmak yerine birlikte mücadele etmeyi daha önce öğrenseydik daha iyi olmazmıydı? sanırım 0.125 mikronluk bir virüs bize bunları ve daha başka şeyleri de hatırlatacak haftaya bu konuya devam edeceğiz.Sevgili okurlar sağlıklı günler dilerim.