BLOG
Değerlerinden ve ilkelerinden taviz verenler geleceği kuramaz
Özgürlük, insanın çevresinde yaşanan olaylara karşı tepki verebilme, denetleyebilme, bilinçli yaklaşımları ve eylemleriyle onları değiştirebilme gücüdür. Böylece insan kendisini etkileyen sorunları istençleri doğrultusunda değiştirebilir. Bireyin özgür davranışı etkin insanı yaratır. Kısaca özgürlük etkin olmanın en önemli ögesidir. Ayrıca günümüz toplumunda çokça görüldüğü üzere sorgulamayan, biat eden, gördüğü yanlış uygulamalara ve söylemlere gözünü kulağını kapayan anlayışlarla hiçbir yere gidilemez. Bertrand Russell’in dediği gibi “Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır."
Sivas Kongresine delege olarak katılan 19 yaşındaki tıbbiye öğrencisi Hikmet Sivas Kongresi sırasında Mustafa Kemal Paşa’ya baskı yaparak Amerikan mandasını kabul ettirmeye çalışanlara ‘’Paşam, murahhası bulunduğum tıbbiyeliler beni buraya istiklâl davamızı başarma yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler, mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olurlarsa olsunlar şiddetle red ve takbih ederiz. Farz-ı mahal, manda fikrini siz kabul ederseniz, sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı değil vatan batırıcısı olarak adlandırır ve tel’in ederiz’’ demiştir. Bu sözler, üzerine Mustafa Kemal Paşa Tıbbiyeli Hikmet’e dönmüş; Evlat, için rahat olsun! Gençlikle gurur duyuyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz azınlıkta kalsak da mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya bağımsızlık ya ölüm! demiştir Bir başka cesur yürekli, Diyap ağa ise Yunan işgali sırasında Meclis'in Kayseri'ye taşınması fikrine karşı çıkarak meclis kürsüsünde "Biz buraya kaçmaya mı geldik, yoksa kavga edip ölmeye mi? Eğer meclisi taşımak istiyorsanız buyurun gidin. Ama ben gidemem. Tek başıma bile olsam, bayrağım, dinim ve vatanım için son kurşunuma kadar savaşırım. Son kurşunu da kafama sıkarım. Bu böyle biline ‘’demiştir. ‘’Kadılar müftüler fetva yazarsa, işte kemend işte boynum asarsa, işte hançer işte başım keserse dönen dönsün ben dönmezem yolumdan’’ diyen günümüz Pir Sultan Abdallarına,’’Tarih, gelecek için kavga verip, yitmiş bile olsa, insanlık için vuruşanları hiç unutmaz’’diyen Şeyh Bedrettinlerine “Bir kişiye yapılan haksızlık, bütün topluma karşı işlenmiş bir suçtur. Bu bilinci paylaşmak ve bu sorumluluğu yerleştirmek zorundayız. Uygarca paylaşılan sorumluluk bilinci, özgürlüğün de demokrasinin de tek güvencesidir. Bu güvence sağlanmadıkça, demokrasinin temeline tek bir taş bile konmuş olamaz. Unutmayalım ki "cesur bir kez, korkak bin kez ölür". Önemli olan, insanın böyle bir toplumda "mezar taşı" gibi suskunluk simgesi olmamasıdır’’. Diyen günümüz Uğur Mumcularına yukarıda ifade ettiğim gibi günümüz Tıbbiyeli Hikmetlerine, Diyap ağalarına, ‘’Namuslularda namussuzlar kadar cesur olmalı’’ diyen İsmet İnönülere, bir Osmanlı paşası iken hanedana karşı koyarak boynuna idam fermanını asıp emperyalizme başkaldıran günümüz Mustafa Kemallerine ihtiyacımız var. Bir şeye ise ihtiyacımız yok, dalkavuklara, güce tapan fırıldaklara, rüzgâra göre yön değiştirenlere, gördükleri yanlışlara rağmen kişisel beklentileri nedeniyle yanınızdayız, arkanızdayız, evet efendim diyen koltuk sevdalılarına, savrulanlara, şakşakçılara, ihtiyacımız yok. Mustafa Kemal Atatürk Bursa nutkunda ne demişti “Türk Genci, devrimlerin ve Cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve Cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek” Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir” İşte bu anlayışta Cumhuriyetimize, Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkacak ilkeli insanlara ihtiyacı var bu toplumun. İlkelerinden taviz veren ne olursa olsun hedefe ulaşayım diyerek makyavelist bir yaklaşımla günü kurtaranlara, takiye yapanlara, kendi gerçek kişiliklerini gizleyenlere değil.