BLOG
Cumhurbaşkanı'nın ABD ziyareti ve izlenimler
ABD ziyareti öncesinde bu ziyaretin yapılmamasını düşünenlerdenim. Nedeni şudur ki;öncelikle, bizim için önemli olan milletimizin onurunu inciten bırakın diplomaside ki yerini iki arkadaşın bile birbirlerine yazmayacağı üslup yoksunluğunda bir mektup ile bir teröristin mektubunun birlikte tarafımıza gönderilmesini ağır bir diplomatik dil ile mütekabiliyet esası içinde yanıtlayarak devlet arşivlerine girmeden iadesi gerekliydi. Sözde ittifak içinde olduğumuz ABD'nin bu terörist bozuntusu ile görüşmesinin engellenmesi diplomatik yoldan gerçekleştirdikten veya bu koşul ortaya konduktan ve teminat alındıktan sonra ziyaret gerçekleştirilmeliydi. Düşünün ki devletimiz ABD'de terör organize eden ve yüzlerce kişiyi katleden bir teröristi ülkemize davet etseydi ABD yönetimi ve dünya kamuoyu ne tepki verirdi. Kaldı ki başta FETÖ- S400/F35 YPG dahil elimizdeki dosyalarla ilgili iki ülke arasında uzun süredir gelişme sağlanmadığı gibi ilişkilerimizin de son derece kötü olduğu bir ortamda sonuç alınmayacağı gerçekliği ortadadır. Ziyaret sonrası yapılan basın toplantısı ve gelişmeler maalesef bizi haklı çıkardı.
Şimdi bazılarının diplomatik kanallar açık tutulmalıdır, diplomasi uzun erimli ve hemen sonuç alınması beklenmeyen bir yöntemdir dediğini duyar gibiyim. Tabii ki bu duruma göre değişiklik gösterse de görüşte doğruluk payı vardır. O nedenle bu çerçevede görüşmeden bizler ne çıkarım sağladık veya nerede sonuçsuz kaldık ona bakmalıyız. Şunu ifade etmeliyim ki Cumhurbaşkanı'nın, ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmesinden, yukarıda da belirttiğim gibi somut bir sonuç alınmadı. Ancak Türk tarafının elindeki gündem maddeleri ile ilgili olarak terörist Mazlum Kobani, mektup iadesi, FETÖ konusu, PKK/YPG/PYD işbirliğinin ortaya konması, Ermeni karar tasarısı,S400/F35 konusundaki tavrımızın net olarak delilleri ile ABD ve dünya kamuoyuna açıklanması, basın toplantısında Cumhurbaşkanı'nın etkili sunumu ve ABD başkanının Cumhurbaşkanı'na övgü dolu sözleri ile senatörlerle buluşma ziyaretin bizim tarafımızdan öne çıkan konuları olmuştur. Ancak tüm bunlara karşın tüm dünyada her zaman yaptığı gibi ABD yönlendirici etkisi ile bizim için öncelikli konuları savuşturarak kendileri için önemli olan S-400/F35 konusunu tüm gündemin içinde ana gündem başlığı haline getirmeyi başarmıştır. Maalesef yukarıda belirttiğim iki önemli konu dan mektup konusu sadece iade edildiği ifade edilerek geçiştirilmiştir. Ayrıca Cumhurbaşkanı'nın ve heyetin PKK/PYD/YPG terörizmi konusunda, ortaya koyduğu tüm belgelere ve sözde general diye hitap ettikleri terörist Ferhat Abdi Şahin ile ilgili kendi istihbarat örgütlerinin dokümanlarına rağmen basın toplantısında Trump'ın "Kendisiyle çok iyi, çok yakın çalışıyoruz ve çalışmayı sürdüreceğiz" sözleri ise tam anlamıyla ABD'nin bu konularda ödün vermediğinin teröristin Washington'a davetinden geri adım atmadığının göstergesidir. Diğer taraftan ABD'nin YPG'li teröristleri 120 saat içinde güvenli bölgenin 30 km gerisine çekme sözü verdiği bizim de buna karşın operasyona ara verdirmemiz üzerinden neredeyse bir ay geçmesine rağmen halen YPG'nin terör eylemlerine devam ettiğine ve varlığını bölgede sürdürdüğüne göre biz gereğini yapacak mıyız.? Ayrıca bunun da görüşmelere yansımaması da düşündürücüdür.
ABD TÜRKİYE'NİN Mİ YOKSA PKK/PYD/YPG'NİN Mİ MÜTTEFİKİ?
Daha yeni Suriye'nin kuzeyindeki El Bab'da bombalı araçla 18 sivili katleden, en az 30 kişiyi yaralayan terör eyleminin PKK/YPG'liler tarafından yapıldığı ve teröristin Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) operasyonuyla yakalandığını haberlerde yer aldı. Ülkemizi hedef alan terör örgütüne sadece son 3-4 senedir Suriye sınırında 3500-4000 TIR silah veren ABD ile batı emperyalist devletlerinin verdiği silah ve mühimmatlar 40 yıldır halkımıza ve son eylemde de görüldüğü üzere Suriye'de sivil halka karşı kullanılıyor. Ne için ? ABD'nin kontrol etmek istediği petrol kaynaklarına bu terör örgütüne önce jandarmalık yaptırarak o bölgede başta kendi ve İsrail'in çıkarları doğrultusunda bir terör devletini kurdurmak istediği için. Rakka Haseke Deyrizor da bulunan petrol rezervleri bugün için ABD tarafından PKK/YPG'nin kontrolüne verilmiş durumdadır. Bazı kaynaklara göre 2011 öncesi Suriye'nin 2.5 milyar varil petrol rezervi bulunmakta ve ihracatının %65 ni bu kaynaktan sağlamaktaydı. Bu bir terör örgütü için büyük bir kaynaktır. Birleşmiş Milletler'in her devletin doğal zenginlik ve kaynaklarını tasarruf etme konusundaki egemenlik hakkına saygı gösterilmesi kararlarına karşı ülkelerin kendi egemenlik haklarını çiğneyen ABD hem de basın toplantısında açıkça, ''Suriye'deki petrol kaynaklarını denetim altına aldıklarını'' söyleyerek bunları kontrol etme hakkını emperyalist anlayışı içinde kendinde görüyor ve bunu da bir taşerona yaptırarak bir taraftan da o terör örgütüne önemli bir finans kaynağı sağlıyor. ABD'nin Suriye'deki varlığının ana stratejisi budur. Suriye'de neredeyse 9 yıldır 400.000'i aşkın insanın ölümü 22.000.000 nüfusu olan Suriye halkının %53'ünün evlerini terketmesi 6.000.000 a yakın kişinin mülteci olarak ülkesinden ayrılması ve yaşattıkları insanlık vahşeti ABD'nin hiçbir zaman dikkatinde olmadı. Onlar sadece sattıkları silahları, ticaretlerini, zenginliklerini ve sömürecekleri yeni ülkeleri ve alanları düşünüyorlar.