BLOG

Gürhan AKDOĞAN

gurhanakdogan@gmail.com

Bu kez Kestel'de canımız yandı

Öncelikle yaşamlarını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet yakınlarına da sabır diliyorum. Önceki akşam saatlerinde yoğun yağış bir sel felaketi doğurdu Kestel ilçemiz başta olmak üzere Orhangazi ve İznik ilçesini de etkileyen yağışta büyük hasar oluşurken birçok canımızı yine yitirdik. Maalesef tekrar yineleyeceğim bu bir felaket değildir. Doğa olayını bizler yani insanoğlu felaket haline getiriyoruz.
Biliyoruz ki yine aynı şekilde yetkililer hasar bölgelerine gidecekler, hasar tespit çalışmalarını hızla yaparak vatandaşların yaralarını saracaklarını ifade edip selde hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet dileyecekler ta ki bir sonraki acılara felaketlere kadar. Bu yaşananlardan hepimiz sorumluyuz. Devlet çeşitli kurumlarıyla, imara, iskana, bilime, tekniğe aykırı olarak binalar inşa eden ve projelendiren çeşitli meslek disiplinlerine mensup bir kısım meslektaşlarla, o aykırı yerlerde konut yapılmasını zorlayan ve yaptıran vatandaşlar olarak, doğayı yok etmek pahasına erozyonu oluşturan tüm olumsuzluklara yol açan bir kısım insanlar ve bu olumsuzluklara göz yuman sessiz kalan herkes topyekün bu felaketlere olanak yaratıyoruz. Bu kez de atlattık, ucuz kurtulduk gibi söylemlerle geçiştiriyoruz.

SEL YÜZYIL GELMEZ AMA GELDİĞİNDE YIKIP GEÇER

Biraz geçmişe gidelim Bursa'da 2010 yılı Ekim ayında bir kişinin ölümüyle sonuçlanan ve metrekareye 120 kg yağış düşen Alacahırka'da sel felaketinin ardından sel baskının yaşandığı Cilimboz Deresi çevresinde İl başkanı olduğum dönemde yaptığımız inceleme sonunda yaşananların bir afet olmadığını ihmal olduğunu söyledik. Alacahırka Mahallesi'nde bulunan Cilimboz Deresi'nin ıslah edilmediğini ve biriken çöpler nedeniyle taştığını vizyon ve makyaj projeler yerine derelerin ıslah edilmesi ve çevrelerindeki evlerin kamulaştırılması gerekli olduğunu ve ifade etmiş, şehir planlaması, sağlıklı kent açısından insanların güvenli yaşama hakkı olduğunu ifade etmiştim. Daha öncelere gidersek Setbaşı Gökdere vadisinde 1989 yılında Metrekareye 90 kg yağış düştü. DSİ lojmanları su altında kaldı ve Setbaşı köprüsü altında araçlar sele kapıldı.2001 yılında yine Setbaşı deresinde sel yaşandı. Sonrasında Yıldırım Hacivat ve Deliçay dereleri ile Kaplıkaya'da çeşitli hasarlı seller yaşandı. Kentimizde Uludağ'da biriken ve Kent merkezindeki yağış sularının tahliye edildiği bir çok akarsu mevcut bu akarsuların çevresinde ve sel taşkın alanlarında yapılaşmaya izin verilirse ve bu dereler islah edilmezse maalesef bu yaşananlar da kuşkusuz devam edecektir. Çok değerli dostum Ahmet Emin Yılmaz 2018 yılında ''Yamaca kurulan kentlerin en büyük kâbusu: Sel ve heyelan'' başlıklı yazısında ki tekrar okumanızı öneririm Sn Erdem Saker'in ''Cilimboz gibi, Gökdere gibi dereler Uludağ'ın suyunu vadilerden ovaya taşıyan adeta tahliye kanalları gibidir. Buralardan ne zaman sel geleceği hiç belli olmaz, ama geldiği zaman her şeyi toplar götürür. Eğer derenin üstü kapatılırsa çalı-çırpı tıkar, selin yıkıcı etkisi de çevreye tehlikeli olur.""Bu sel 100 yıl gelmez, ama geldiğinde yıkıp geçer." diye ifade ettiğini yazarken, Sn Yılmaz da ''Aradan 40 yıla yakın süre geçti. Bursa'da ne zaman sel felaketi yaşansa aklımıza Saker'in söyledikleri gelir. 90'lı yılların başında Gökdere'nin coşup Setbaşı'nda önüne kattığı otomobilleri sürükleyişi de gözümüzde canlanır. diye ifade ediyor. Yukarıda yazılanlar tüm bunlardan ders çıkarmadığımızın birkaç tarihi notudur. Diğer taraftan ise ne acıdır ki o dönemlerde Şehir Plancıları Odası Bursa şubesi, başkanı Füsun Uyanık'ın ve TMMOB'ye bağlı meslek odalarının yıllarca hazırladıkları rapor ve düzenledikleri basın toplantılarında söyledikleri dikkate alınsaydı bunların birçoğu yaşanmazdı.

ŞİDDET TOPLUMSAL BİR SORUN OLARAK KARŞIMIZDA

Birkaç gün önce televizyon ekranlarında çoğu kez artık alışılagelmiş görüntüler gibi şiddetin ülkemizde ne boyutlara geldiğini gösterir birkaç haberi görünce paylaşma gereği duydum. Ekranlarda iki kişinin husumeti olan bir yaralıyı hasta sedyesi üzerinde bile darp ettiğini, hiç suçu veya hısımlığı olmayan bir gencin ambulanstan inerken yanlışlıkla babası ile kavga eden kişi olduğunu düşünüp bir kişi tarafından hastane önünde defalarca bıçaklaması artık kanımızı donduran cinsten olaylar . Bu görüntüler şiddetin toplum içinde ne boyuta geldiğinin en önemli göstergesi olarak maalesef birçoğumuzun güvenliğini tehdit ediyor. Bu konu uzun vadede eğitim seviyesi, bilinç geliştirme ve kültür ile aşılabilir. Ancak kısa vadede mutlaka çözüm üretilmesi gerekli en önemli unsurlardan biri olarak karşımızda duruyor. Nedeni ne olursa olsun şiddetin her türlüsüne koskoca bir HAYIR..