BLOG
Boyun eğmeye alıştırılmış toplumlar özgürleşemez
Bugün toplumumuzun can alıcı konularından biri olan boyun eğicilik veya sorgusuz itaat değimiz çoğu alanda özellikle de siyaset alanında karşılaştığımız biat kültürü üzerinde bazı bilim insanlarının da görüşlerini paylaşarak sosyal psikoloji ve davranışsal psikoloji üzerinde aktarımlarda bulunmak istiyorum. Günümüzde birçok kez haksızlıklara, hukuksuzluklara, yeri geldiğinde kişilere ve en fazla da birçok alanda otoriteye boyun eğildiğini gözlemliyoruz. Aslında bu boyun eğme durumu bir davranış biçimi olarak bireyin özgürleşmesinin özgür düşünmesinin önündeki en önemli engeldir. Davranışsal durum, bilimsel anlamda canlıların etkileştikleri olgu veya durum karşısında gösterdikleri bilişsel ve psikomotor tepkilerin psikolojik olarak tanımlanmasıdır. Boyun eğme eğilimlerini neden görüyoruz? Aşağıdaki satırlarda bilim insanlarının değerlendirmelerine geçmeden önce ifade etmeliyim ki bence psikolojik ve sosyolojik nedenleri var. Neredeyse bin yıldır ‘’Padişahım sen çok yaşa’’ mantığı içinde toplumun genlerine işlemiş olan biat kültürü ki sosyolojiktir, diğeri ise çocukluktan itibaren katı kurallarla büyütülmenin getirdiği, anneden babadan korkutularak büyüme, ona dokunma, buna dokunma, onu sorma ayıp, yaklaşımları ile gereksiz cezalandırmalar, sonrası derslerden kalma korkusuyla öğretmenden korkma, daha sonra işvereninden veya işveren vekilinden, müdüründen işten atılma korkusuyla devam eden çalışma yaşamı, varsa askerlik ortamı orada da komutandan korkma, vs. kısacası korku ile sorgulamadan devam eden bir yaşam. Bir başka öge ise makyavelist kişilik ile çıkarcılık, dalkavukluk. Örneğin aman ha parti lideri ile bozuşmayalım o ne derse o olur aksi durumda meclis üyesi, belediye başkanı, milletvekili olamayız hali veya patronla karşı karşıya gelmeyelim maaşa zam yapmaz beni müdür yapmaz vs. veya “Her şeyi o bilir, elbette onun bir bildiği vardır” zihniyeti. Kısacası demokrasi ve özgürlüğün olmadığı ortamlar ile sonuçta yaşam boyu çeşitli nedenlerle otoriteye boyun eğmeye alıştırılıyoruz. Bu kabuğu kıranlar ise toplumda aykırı, huysuz, hatta daha ileriye gidilirse aptal muamelesi görüyorlar.
Psikologlar, psikanalistler, sosyal psikologlar ve birçok bilim insanı boyun eğici davranışlar konusunda farklı görüşler sunsa da boyun eğiciliğin sebepleri konusunda ağır basan görüş; otoriter, disiplinli, denetimli, baskıcı, aşırı kısıtlayıcı ebeveyn tutumları olduğu kadar bir kısmı da Genetik faktörlerin, kültürün, sosyal çevrenin ve algıların belirleyici olduğunu ortaya koyuyor.
HAYIR DİYEBİLME YİĞİTLİĞİ İLE İNSANA EVET DEMEK
Amerikalı ünlü bir psikanalist, sosyolog ve filozof Erich Fromm diyor ki; biz genellikle yarı uykudayızdır ve işimize başlamak için yeteri kadar uyanırız ama biricik önemli ödev olan yaşamaya başlamak için yeterince uyanmış değiliz. İnsan ırkının en büyük liderleri insanı yarı uykusundan uyandırmış olanlardır İnsanlığın en büyük düşmanları ise uyku ilaçları gibi insanlığı uyutanlardır. Diğer taraftan "Doğruluğu kabul etmenin öncelikle bir ahlak sorunu olmayıp bir karakter sorunu olduğuna inanıyorum. En önemli öğe "hayır" diyebilme yiğitliği; güçlü olanın ve kamuoyunun buyruklarına baş eğmeme; uykudan uyanma ve insan olma, çaresizlik ve yararsızlık duygusundan silkinip capcanlı ayağa kalkmadır. İnsana "evet' demek, onu köleleştirmek, sömürmek ve aptallaştırmak isteyen herkese "hayır demektir. (Fromm, Sevginin ve Şiddetin Kaynağı, Çev. Y. Salrnan • N. lçten,) İşte Erich Fromm’un bu bilimsel değerlendirmelerine verilecek en iyi örnek tüm dünyanın kabul ettiği eşsiz önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ve yarattığı Türk devrimleridir
Özgür irade kişinin amaç ve hedeflerine göre eylemlerini belirleme gücüdür. Özgürlük ve demokrasi çağdaş toplumlarda en temel değerdir. Özgürlük, seçebilme, denetleyebilme ve tepki verebilme gücüdür. Özetle özgürlük etkinliği sağlayan en önemli ögedir. Bir toplum etkin ve özgür yurttaşları ile gelişir, yücelir ve daha da özgürleşir. Kişinin topluma yabancılaşması ise temel bir sorundur. Erich Fromm’a göre “Yabancılaşma insanın kendini doğanın eylemli bir öğesi olarak görmemesi ama dünyanın ona yabancı kalmasıdır. Yaşadığı ortama boyun eğen, bana ne diyen boş vermiş, edilgen insanlardan oluşan bir toplum ne olursa olsun geri kalmaya mahkumdur. Ne demişti Uğur Mumcu’ ’Uygarca paylaşılan sorumluluk bilinci özgürlüğünde demokrasinin de tek güvencesidir. Bu güvence sağlanmadıkça demokrasinin temeline bir tek taş bile konmuş olamaz. Unutmayalım ki cesur bir kez korkak bin kez ölür. Önemli olan insanın böyle bir toplumda mezar taşı gibi suskunluk simgesi olmamasıdır’’