BİLDİRİLER
Ramazan Bayramı Konuşma Metni
10 Eylül 2010
Ramazan BAYRAMI
Konuşma Metni;
Değerli MYK Üyem,
Değerli Milletvekillerim,
Geçmiş Dönem İl Başkanlarım
İlçe Başkanlarım ve İlçe Yönetim Kurulu Üyelerim,
Belediye Başkanlarım
Belediye Meclis Üyelerim,
Disiplin Kurulu Üyelerim
Kadın Kollarım
Gençlik Kollarım,
Partimin Emektarları Üye ve Delege Arkadaşlarım
Kıymetli Sandık Görevlisi Arkadaşlarım
Parti Örgütümüzün çeşitli kademelerinde görev almış geçmiş dönem yöneticilerim,
Parti çalışanlarımız
Siyasi Partilerin değerli başkan ve yöneticileri
Sivil Toplum Örgütü-Dernek ve Sendikaların değerli başkan ve yöneticileri
Basınımızın değerli köşe yazarları,Muhabir arkadaşlarım ve basın emekçileri
Saygıdeğer Hanımefendiler,Beyefendiler…
Bayramlaşma Programı nedeniyle bugün yeniden bir araya gelmenin manevi doyumunu yüreğimde hissederek, hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyor, en içten duygularımla bayramınızı kutluyorum…
Hepiniz Hoş geldiniz…
Toplumsallaşma sürecinde; doğayı,dini ve kutsalı keşfeden insanoğlunun tarihi ile özdeş,köklü bir geçmişi var bayramlarımızın…
Bugün; içli bir özleyişle, saygı, sevgi ve kardeşlik duygularımızı paylaşacağız yeniden…
Barışı egemen kılacağız gönüllerimizde…
Bizler geçmişte;
Kin ve nefret duygularının sevgiye dönüşmesini heyecanla izlerdik…
Eş -dost ve akrabaların buluşmasını bayram sevinci olarak yaşardık hep…
Örf ve adetlerimizi; ulus olmanın gururuyla yaşar, aynı kaderi,aynı tasayı ve kıvancı yaşamanın hazzını duyardık...
Saygı ve sevginin yaşandığı günleri,insanlar arasındaki kaynaşmayı,dostlukları sosyal hayatta tazelemesini bilirdik…
Gün oldu arar olduk böylesi günleri, “Nerede o eski bayramlar…?” der olduk…
Sanayileşme,ilerleme,gelişme,globalleşme,küreselleşme derken farklı bir zaman kavramına geçtik adeta…Hızla tükettiğimiz değerleri geri dönülmez kılıyoruz…Döngüsel yaşanan bir zaman kavramının anlamı kalmadı sanki.
Eskiden bayramlar; sağ elin verdiğini sol elin görmediği,ibadetin de kabahatin de gizli kaldığı,kin ve nefretin maneviyata yenik düştüğü yüreklerde anlamını bulurdu…
Oysa günümüzde, bu değerlerin nasıl da yok olup gittiğini, dinin siyasete nasıl da alet edildiğini üzülerek görmekteyiz…
Referandumda halkımızın evet oylarını alabilmek uğruna ve rekor kırabilmek uğruna adeta yarışa giren belediye başkanlarının, Ramazan ayı boyunca düzenledikleri 50.000 - 70.000 kişilik iftar yemekleriyle nasıl da gösteriş yaptıklarını hayretler içerisinde izledik…
Kömür,erzak ve yardım paketlerinin reklam edilerek dağıtımını,kamyonlardan dağıtılan ekmek ve suyu kapmak için birbiriyle kapışan insanlarımızı gördükçe içimiz yandı…
İşsiz,aç ve yoksul halkımızın saf ve temiz din duygularının yanı sıra beyinlerinin de nasıl sömürgeleştirildiğini,biat kültürüyle Recep Bey’in kavalını nasıl da huşu içinde dinlediklerini gözledik…
Oysa bilmezler ki;
Bizim dinimizde, kula kulluk etmek yoktur…
Bizim dinimizde Allah rızası için yapılan işlerin reklamı olmaz…
Bir düşünür diyor ki;
“Tanrı; iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır…
Yeryüzündeki kötü insanlar ise,kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı’yı kullanırlar…”
İşte bu hükümet;kendi çıkarları uğruna halkımızı ALLAH ile ALDATMAKTADIR…
Dinci liberal ittifakın besleme sözcüleri tarafından kafaları karıştırılan halkımız; en sade doğrulara mı yoksa rengarenk yalanlara mı inanacağını bilemez duruma geldi…
Cehalet ve her geçen gün artan sefalet,geleceğimizi karartmış durumda…
Sevgili Dostlar;
Aldatma ve Kandırma Partisi ; birçok konuda halkımızın gözünü boyamaya devam ediyor…
Bir yandan demokrasi çığırtkanlığı yaparken bir yandan da Anayasa Paketinde neden ısrarla Anayasa Mahkemesi ve Danıştayla ilgili maddeleri değiştirmek istiyor…???
Çünkü; Anayasa Mahkemesi ile Danıştay, birçok konuda milletin lehine kararlar alan bir kurumdur ve kişisel çıkarlara engel olur da ondan…
Birkaç örnek vereyim.
ERDEMİR,Tüpraş,Galataport,İETT Arazisi,ETİ Alüminyum,Şeker A.Ş. ve İzmir Limanı’nın satışını
Mayınlı Arazilerin 49 yıllığına İsraillilere verilmesini
GDO’lu gıdaların ithalini,
Tekel İşçilerinin 4/C kapsamına alınma kararını,
Sözleşmeli personelin ücretsiz fazla mesai yapma kararını,
İdari makamların telefon dinlemelerine ilişkin düzenlemeleri,
Birçok belediye işçisinin işsiz kalmasına neden olacak Belediyelerde Norm Kadro Standardı’nı,
Eczacıların SGK ile protokolüne engel olan işlemi
Pek çok doğal güzelliğin ortasına hidroelektrik santrali yapılmasını ve
Madencilik yasasını engelledi.
Danıştay ve Anayasa Mahkemesi dedi ki, “Bu madenler milletime aittir. Bu düzenlemeleri iptal ediyorum…”
Şimdi bu referandumla birlikte evet çıkarsa, Danıştay’ın yerindelik ilkesine dayanarak verdiği bu kararlar iptal edilecek ve maden satışlarının önü açılacak.
Yani; Danıştay’ın devre dışı kalması ve Anayasa Mahkemesi’nin kendi seçtikleri adamlardan oluşturulmasının bir sebebi de bu talanın önündeki engellerin kaldırılmasıdır.
Maden konusunda Amerika bitti, Avrupa, Uzakdoğu bitti. Dünyada tek bir ülke kaldı, o da TÜRKİYE…
Hükümet kime satacak bu madenleri ? Yabancılara…
Üç trilyon değerindeki madenlerimizi yabancılar ne yapacak? Otuz trilyona çıkaracak… Yani 10 katı kazanacaklar..
Kimin üzerinden kazanacaklar bunu ? Türkiye’nin…
Buna kim izin veriyor ? AKP hükümeti…
Biz, bu topraklar için milyonlarca şehit vermedik mi ?
Nasıl olur da şimdi servetimizi onlara peşkeş çekeriz…???
Benim insanım aç, susuz gezerken, “işiniz var mı, aşınız var mı…?” diye sorulmazken, zenginlik kaynaklarımız yabancılara nasıl peşkeş çekilebilir…??
Hangi vicdan kabul eder bunu ?
Sevgili Dostlar;
Bu hükümet döneminde:
Türkiye'nin borçları katlanarak sürekli artmadı mı…?
Avrupa Birliği'ne üyelik süreci, Türkiye'yi bölünme noktasına getirmedi mi…?
Çiftçilik, hayvancılık, KOBİ’ler peyderpey yok edilip, sermaye el değiştirmedi mi…?
Ergenekon denen hukuk kepâzeliğiyle,suçu kanıtlanmamış yüzlerce kişi hapse atılmadı mı?
TSK perişan edilmedi mi…?
Birçok aydın ve düşünür baskılarla cezalandırılmadı mı…? Cezalandırıldı…
Tartışmalar demokrasi ekseninde dönüp durdukça,sol kesim buna izin verdiği sürece bu tablo değişmez…
Oysa; Kitleler,cezalarla düzene sokulursa YOZLAŞIRLAR
nezaketle yönetilirse DÜRÜST OLURLAR…
Türkiye'de işsizlik, çözümsüz bırakıldı.
Üniversitelerden mezun olan evlatlarımız kendilerine iş bulamıyor.
“Biz onlara iş bulmaya mecbur değiliz” diyen hükümet, küresel eşkiyalara Türkiye'de iş imkânı sağlamayı biliyor ama...
Ey hükümet..!!! Senin görevin en başta kendi vatandaşına sahip çıkmak değil midir…?
Meydanlarda avaz avaz “Halkın iradesiyle başa geldik” demeyi bilirsin de halkına,işsizine,gencine neden sahip çıkmazsın..?
Değerli Kardeşlerim;
Halkımız;göz göre göre yaşanan onlarca haksızlıklara,yalana,dolana talana ses çıkarmadığı gibi alkış tutarak destek verecek kadar akıl tutulmasına uğramış durumda…
“Demokrasinin en büyük düşmanları , hallerinden memnun kölelerdir…” diyor Motesquie adlı bir düşünür…
Bol kese yalanlarla laf cambazlığı yaparak büyüklük taslanmaz…
Büyüklük, mevki ve makamla olmaz... Büyüklük bağırıp çağırmakla olmaz…
Siz hiç sarrafın bağırdığını duydunuz mu?
Kıymetli malı olanlar bağırmaz..!!
Zerzevatçı bağırır ama kuyumcu bağırmaz..
Eskici bağırır ama antikacı bağırmaz…
Düşünen bağırmaz,insan bağırırken düşünemez,
Düşünmeyenler ise hep kavga içindedir…
Büyüklük herkese tepeden bakmakla olmaz…
Büyüklük, büyüklük duygusunu hazmetmekle olur…
Büyükler neden büyüktür bilir misin? Biz dizlerimizin üstüne çöktüğümüz için…
Artık ulusça ayağa kalkalım…
Sevgili Dostlarım;
Yüksek Yargı organlarının yapısını ve üye seçim yöntemini değiştirecek olan Anayasa değişikliğiyle, yargı tamamen hükümetin eline geçecek…
Bu anayasayla beraber Kuvvetler ayrılığı prensibi kalkıyor , kuvvetler birliğine doğru bir gidişat gözleniyor...
Kuvvetler ayrılığı prensibini hayata geçirmediğimiz müddetçe, yani yasama, yürütme ve yargı erkleri tamamen bağımsız çalışmadığı müddetçe Türkiye'de demokrasinin hayata geçmesi asla mümkün değildir.
Kuvvetler birliği, yasama-yürütme-yargının tek elden yürümesidir. Bu durum saltanattan da öte bir şeydir. Öyle bir yargı sistemi ortaya koymak istiyorlar ki, yasama, yürütme ve yargı bunların elinde olsun,kendilerine boyun eğmeyenlerin boynunu vursun…
Buna diktatörlük denir Buna sivil darbe denir…Buna saltanat...Buna krallık denir…
Büyükler neden büyüktür bilir misin? Biz dizlerimizin üstüne çöktüğümüz için…
Artık ulusça ayağa kalkalım…
Olmuşu önlemenin tek yolu OLACAĞI ÖNLEMEKTİR.
İşte bu yüzdendir ki;
Cumhuriyet Halk Partisi’nin yanı sıra; memleketi, özgürlüğü ve insanî değerleri önemseyen herkesin yapacağı bir tek şey var:
Cumhuriyetin temel niteliklerini ortadan kaldıracak ve ülkeyi otoriter bir yönetim biçimine götürecek olan bir rejim değişikliğine…antidemokratik ve baskıcı bir düzen kurulmasına…İktidara bağlı bir yargı yaratılmasına izin vermeyip 12 Eylül günü HAYIR oyu kullanarak,bu hükümete iyi bir demokrasi dersi vermek…
Değerli Yol Arkadaşlarım;
Yurttaşlık bilinciyle; sorumluluk ve dayanışma içerisinde günlerdir pek çok çalışmalar yaptınız...emeklerinize sağlık...
Ama,görevimiz henüz bitmedi…Asıl önemlisi,bu görevi alnımızın akıyla tamamlamak için sandıklara sahip çıkmamızın gerektiğidir…
Buradan sandık görevlisi arkadaşlarıma seslenmek istiyorum;
Referandum sürecinin en önemli görevini sizler üstlenmiş durumdasınız… Yorulmadan, yılmadan, dikkatli ve titiz çalışmalar yapacağınıza olan inancım sonsuzdur….
O gün;hepimizin kulağı sizde olacak…Vereceğiniz müjdeli haberi sabırsızlıkla bekliyor olacağız… Hepinize şimdiden başarılar diliyorum…
İnsanın insanca yaşayabileceği bir dünya düzeni özlemiyle;Referandum’un ülkemiz için,halkımız için,geleceğimiz için hayırlı olmasını ümidediyorum.
Yüreklerden sevgi,yüzlerden neşe,gönüllerden umut eksik olmasın diyerek barış dolu nice mutlu bayramlar diliyorum….Saygılarımla…
Gürhan AKDOĞAN
CHP Bursa İl Başkanı